İstediğiniz her şeye 'hayır' demesinin nedeni sizi sinir etmek değil yalnızca kendini kabul ettirmek. Ağlamasının, öfke nöbeti geçirmesinin altında yatan da aynı neden. Özellikle 2-3 yaş döneminde, öfkeleri gerçekten sorun yaratabiliyor.
İstediğiniz her şeye 'hayır' demesinin nedeni sizi sinir etmek değil yalnızca kendini kabul ettirmek. Ağlamasının, öfke nöbeti geçirmesinin altında yatan da aynı neden. Özellikle 2-3 yaş döneminde, öfkeleri gerçekten sorun yaratabiliyor. İyisi mi siz, bu dönemlerde onunla inatlaşmak yerine küçük manevralar geliştirerek uzlaşma yöntemleri geliştirin. O da bu süreci yıpranmadan atlatsın...
Bebeğinizdeki değişimleri fark ettiniz. Artık her şeyi kendi yapmak istiyor. Onun istediği alınacak, sürekli gezdirilecek, istemediği yenmeyecek... Liste uzayıp gidiyor. Yanlışlıkla bir hayır elemeye görün, yandınız! Kendini yerden yere atıyor, ağlıyor, çığlık çığlığa bağırıyor üstelik bu hali saatlerce sürdürebiliyor. O böyle yaptıkça adeta 'sinir yumağı" haline gelen bebeğinizin değişimine inanamıyorsunuz. O meşhur şarkı sözü gibi aynı sorunun yanıtını arıyorsunuz: Ben nerde yanlış yaptım? Hiç boşuna üzülmeyin, siz yanlış yaptığınız için böyle olmadı. Bebeğiniz gelişimsel ve doğal bir süreç yaşıyor. Bu sürece İnat Dönemi, Hayır Dönemi. Negativizm gibi isimler veriliyor. Türkçede biraz yumuşak olan bu sürece verilen isim, İngilizlerdle çok daha şiddetli: "Terrible Two" yani Felaket 2. Çünkü genellikle 2 yaş döneminde beliriyor. Peki bebeklere ne oluyor da bu kadar huysuzluk yapıyorlar? Bu sorunun yanıtını Uzman Psikolojik Danışman Ece Akın Bakanay'dan öğrendik.
Bu süreci yakından tanıyın
Bebeğiniz ilk bir yıllık süreçte, annesini kendisinin bir uzantısı sanır. Yemeğini o verir, altını o alır kısacası ne ihtiyacı varsa yanındadır. Bu da annesini kendi organı olarak düşünmesine neden olur. Ama birinci yılın sonunda algısı değişir. Emekleme, yürüme denemeleri yapar yani annesinden uzaklaşarak kendi başına bir şeyler becerir. İşte bu hareketlilik aynı zamanda annesinden bağımsız bir varlık olduğunu fark etmesine yol açar. Bu karışık bir süreçtir. Hem kendi başına çevreyi keşfetmek için hareket oranını arttır ve bağımsızlaşmak ister. Hem de annesinin güvenli kollarında olmak...
Onun keşfe çıkması hayatınızı da zorlaştırır. Artık küçük kaşifi göz önünde tutmak da kontrol etmek de hiç kolay değildir. Bebeğiniz kendi planlarını uygulamaya geçirmek isterken sizin kural ve sınırlamalarınızla karşılaştığında sonuç, felakete dönüşebilir. İnatlaşma gündelik hayatın bir parçası haline geliverir. Elbette henüz küçüktür ve annem beni tehlikelerden koruyor' şeklinde düşünmesi mümkün değildir. O yalnızca engellendiğini hissettiği için pes etmek yerine isyan etmekte ve size karşı mücadele etmektedir.
2-3 yaş dönemi mutluluk ve korku içice
2-3 yaş dönemindeki keşiflerin, yalnızca mutlu olmasına yol açtığını sanmayın. Bazen bu bağımsızlık duygusu korkuyu da beraberinde getirir. Aslında inatlaşma ve öfke krizlerinin altında yatan da aynı çatışmadır.
Bu durum tüm bebekler için önemli bir çelişkidir; hem bağımsız olmak ister hem de yanında annesinin olmasını. Örneğin istediği bir şeye doğru koşmak gelir içinden. Önce annesini bırakarak gitme cesaretini bulur. Annesinden uzaklaşır sonra cesaret duygusu korkuya dönüşür ve zırıl zırıl ağlar. Yani bebeğinizin özgürlüğü keşfetmesi ve alışması hiç de kolay değildir. İlk başlarda korku dolu anlar yaşayabilir. Yansıttığı öfke ise, korku karşısında verilen ilk tepkilerden biridir. Ama sanmayın ki hep korkacak. Becerileri geliştikçe kendine olan güveni artacak ve korkularını yenecektir.
Öfke nöbetlerine hazırlanın
2 yaş döneminde istekleri yapılmayan çocukların geliştirdiği pek çok yöntem olabilir. Bazen ağlamak, bazen bağırmak, bazen anneyle kısa süreli de olsa iletişimi kesmek... Ama bir yöntem var ki, anne babalara çoğu zaman ne yapacaklarını bilemedikleri, çaresiz kaldıkları bir süreç yaşatıyor. Öfke nöbeti geçirip ağlayıp bağıran hatta yerlerde yuvarlanan bir çocuk karşısında elinizden çok şey gelmez. Bu dönemde öncelikli bilmeniz ve kabul etmeniz gerekenler şunlar; çocuğunuz gelişimsel bir süreç yaşıyor, bu davranışlarının birçok nedeni var. Bunları size karşı gelmek için planlı olarak yapmıyor. Henüz seri konuşamadıklarından dertlerini de sözel olarak anlatmakta zorluk yaşıyorlar. Bu da onları zorluyor. İşte bu bilgiler, öfke nöbetlerini anlamanız ve daha uygun davranmanızı sağlayabilir. Nöbetler karşısında kendinizi çaresiz hissetmeniz normal bir duygu. Ama inatlaşmak, kızmak, cezalandırmak yanlış bir tutum. İyisi mi siz, işi kriz haline getirmeden önlemek için 10 önerimizi uygulamaya çalışın.
Çocukların öğrenmesi sebep-sonuç ve tekrar ile gerçekleşir. Vurma, ittirme, atma ilk zamanlarda çocuğun bir oyunu olabilmektedir. Ancak kendine ve başkalarına zarar verici olmaya başladığında bu davranışlar oyun olmaktan çıkar. Bu noktada ebeveynlerin tutumu çocuğun davranışını şekillendirmede büyük önem taşır.
Ebeveynlerin vurma davranışına verdikleri ilk tepkisel sonuç çocukta yararlı bir etki bırakmamaktadır. Çocuğun vurma davranışına sert bir tepki vermek , o davranışı o an için durdurabilir ancak davranışın değişmesine yardımı olmamaktadır. Çocuğunuzun davranışını yeniden şekillendirmek veya değiştirmek için çocuğunuza neleri yapması gerektiğini öğretmek, neleri yapmaması gerektiğini söylemekten daha etkilidir.
Çocuğunuzun vurduğunu gördüğünde, onun bu davranışını gözlemleyin ve vurmak yerine yapabileceği bir alternatif davranışını ona sunun, öğretin.
Çocuğunuzun agresif davranışını değişimlemek için aşağıdaki basamaklardan yardım alabilirsiniz:
1. Davranışı Durdurun. Çocuğunuzun vuracağını ve vurduğunu gördüğünüzde anda onu ortamdan alın veya ellerini sıkıcı tutun. Çocuğunuzla göz kontağı kurarak ‘Dur’ deyin. Buradaki ses tonunuzun kararlı ancak öfkeli olmaması önemlidir.
2. Kontrolde ve Sakin Kalın. Çocuğunuzun olumsuz davranışına verdiğiniz tepkileri, çocuğunuza bu davranışları kullanmasında model olmaktadır. Bu sebeple sizin de tepkilerinizi kontrol ediyor olmanız, uygun şekilde olumsuz duygularınızı ifade ediyor olmanız önemlidir.
3. Duygusunu Anlayın- İfade Edin ve Davranışının Durdurulmasını Açıklayın. Zaman zaman çocuklar oyun içerisinde vurma davranışını sergileyebilmekte ancak bir çok çocukta öfkelendiklerinde, sıkıntıda olduklarında bu tepkiye başvurmaktadırlar. Çocuğunuzun o anda hissettiği duyguyu ona ifade edin(Şuanda kızdığını görebiliyorum), ancak vurmanın kabul edilir olmadığını da iletin(Şuanda öfkelisin, öfkelenmeni anlıyorum ancak vurmak uygun değil. Vurduğunda kişinin acı acıyor).Ayrıca çocuğunuza ellerinin vurmak yada başkalarının canını acıtmak için olmadığını da anlatabilirsiniz.
4. Ne Yapması Gerektiğini Söyleyin ve Gösterin. Çocuğunuzun vurma davranışını gözlemlediğinizde bu durumu ona yeni olumlu bir davranış öğretmek için bir fırsat olarak değerlendirin. Çocuğunuzun öfkesini, üzüntüsünü sözcükler, farklı yollar (yardım isteme, yazı yazma, sanat vb.) ile ifade etmeyi öğrenmesi gerekebilir. Çocuğunuza olumlu şeyleri nasıl takdir edildiğini de gösterebilir, “Çak” yapmayı, “Bravo”, ”Harika” gibi takdir kelimelerini öğretebilir, uygun durumları fark etmesine yardım ederek kullanımını arttırabilirsiniz.
5. Olumluyu Hemen Takdir Edin. Çocuğunuzun taklit ederek veya kendiliğinden gerçekleştirdiği olumlu davranışlara odaklanın, onları fark etmeye çalışın. Olumlu davranışları gördüğünüz anda da hemen çocuğunuzu takdir edin. Takdir ettiğiniz davranışı da çocuğunuza söyleyin (kitaplarını çok özenli kaldırdın bu çok hoşuma gitti).
Aile üyeleri arasında vurma davranışına olan yaklaşımın benzer olması, davranışın değişimi açısından büyük bir önemi vardır.
Çocuğunuzun vurma davranışını gözlemlediğinizde önce ona bir uyarı verin ve vurmaya devam ederse ki sonucunu ona hatırladın. Devam ettiğinde oyunundan/durumdan onu çıkarın ve sakinleşene kadar bekleyin. Ona ilk uyarıyı verdiğinizde çocuğunuzun kendini kontrol edebilme becerisini geliştirmesine fırsat tanımış olursunuz. Ancak uyarınızı kesinlikle davranışın devam etmesi ile uyguladığınıza dikkat edin.Eğer uygulamalarınızın yeterli olmadığını, yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu hissediyorsanız bir psikologdan yardım almanız faydalı olacaktır.
Çocuğunuzun vurma davranışını ve duygularını-düşüncelerini uygunsuz bir şekilde ifade etmesini göz ardı ettiğinizde, kısa süre içerisinde vurma davranışı yerleşecektir. İleri ki zamanlarda bir davranış bozukluğu haline gelebilir, akranları ile olan sosyal ilişkilerinde sıkıntılara sebep olabilir.
Pozitif disiplin uygulayıcısı olarak önce davranışın nedenini bulmak işinizi kolaylaştıracaktır. Muhtemel vurma davranışı nedenlerini söyle sıralayabiliriz:
Tepki almak için. Çocuklar duygularını denetlemekte zorlanabilir, yoğun duygular deneyimlerler. Küçük bir çocuk, büyük bir çocuğa vurduğunda büyük tepkiler karşısında (çığlık atmak, yerinde tepinmek, koşmak gibi) vuran çocuk bu tepkileri ilginç bulabilir ve tekrar vurabilir.
Yeni bir ortamda keşfetmek için. Yeni bir ortamda yeni kişiler ile karşılaştığında o kişilerin tepkilerini anlamak için çocuğunuz vurabilir. Yeni tanıştığım yetişkin, annem gibi mi tepki verecek? Annem bu ortamda nasıl davranacak? Vurduğum çocuk ne yapacak? gibi soruların cevaplarını keşfeder,ortamın/kişinin sınırlarını test eder.
İletişim kurmak için. Çocukta dil gelişimi yeterli olsa bile ani bir hareket karşısında (elinden oyuncağı alan bir çocuk) kelimeleri bulup söze dökene kadar vurma davranışını sergilemeyi daha hızlı bir iletişim yolu olarak kullanabilir. Çocuğunuza duygularını ifade etmesini öğretmek için bu etkinliklere ve sihirli sözük yazısına göz atın.
Sıkıntıyı fiziksel olarak dışavurmak. Bazı ortamlarda çocuk sıkıntılı /stresli /duyguları hissettiğinde ve bunu dile dökemediğinde kendini vurma davranışı ile ifade etmeye çalışabilir. Kendini aşan yoğun duygu durumlarında (aç olduğunda, fazla heyecanlandığında, yorgun odluğunda) vurma davranışını daha sık gözlemleyebilirsiniz.
Çocuğum vuruyor, ne yapabilirim?
İlk olarak cezalandırma yerine kontrol etmeye yönelmeniz gerekir. Ceza vermeniz veya azarlamanız çocuğunuzun vurma davranışını o anda baskılasada bir sonraki benzer durumda tekrar vuracaktır. Amacınız vurma davranışının yerine koyabileceği daha kabul edilebilir bir alternatifi çocuğunuza öğretmenizdir. Böylece çocuğunuz kendini daha güçlü, becerikli ve iyi hissedecektir.
Çocuğunuzun uygun davranışına odaklanın. ”Vurmak yok” dedikten sonra çocuğunuza bu durumda neler söyleyebileceğini/ne yapabileceğini öğretebilirsiniz. ”İşin bitince ben alabilir miyim?”, ” Çok kızdım. ”gibi ifadeleri kullanabilirsiniz.
Çocuğunuzun o anki duygusuna hitap edin. ‘Şuanda çok kızgın görünüyorsun sana nasıl yardımcı olabilirim?’ sorusunu çocuğunuza yöneltin.
Çocuğunuzun vurma davranışına duygu yüklü tepkiler vermekten kaçının. Daha sakin kalarak çocuğunuzun o zaman dilimindeki olumlu davranışlarını fark edin. Vurma davranışı sergilemediği zamanlardaki paylaşma, bekleme, kendisini ifade etme gibi davranışlarını takdir edin.
İstenmeyen davranışlara ve uygun davranışlara verdiğiniz tepkilerinizin tutarlı olmasına özen gösterin.
Çocuğunuz vurma davranışının sık olduğu bir dönemde ise grup oyunlarında çocuğunuza müdahalede bulunabilecek kadar yakında olun. Vurma davranışlarını her gördüğünüzde uyarıda bulunun, uygun yapabileceği/söyleyebileceği alternatifi hatırlatın ve gerekirse modelleyin.
Yaygın ebeveynlikte ‘yaramazlık’ çocuğun cezaya, kontrol edilmeye ve yönetilmeye ihtiyaç duyduğu savını desteklemek için kullanılır. Davranışa, çocuğun yapmakta olduğu şeye odaklanılır. Saygılı ebeveynlikte ise daha kasıtlı davranırız. Daha derine bakarız. Bütün davranışlar iletişimin bir biçimidir. Asıl konu davranış değil, o davranışı tetikleyenin ne olduğudur?
‘Yaramazlık’ sözcüğünün kendisi bile oldukça ötekileştirici bir ifadedir. Çocuklara karşı ebeveynler zihniyetini besler ki bu da hiç faydalı değildir. Siz hiç yetişkinlerin başka yetişkinler için ‘yaramaz’ kelimesini kullandığını duydunuz mu? Ben pek duymadım. Küçümseyici bir ifade olarak kullanıldığı durumlar dışında.
Çocukların da hata yapabilme hakkı vardır. İdeal olmayan biçimlerde de davranabilmeleri gerekir. Elbette onlara gereken değeri vermeyen bir dünyada çatışmayla başa çıkmayı, ihtiyaçlarını öne sürmeyi ve büyük duygularla baş etmeyi öğreniyorlar.
Çocuklar davranışlarından ibaret değildir.
Pek çok insan örneğin partnerlerinin kişiliğiyle davranışlarını birbirinden ayırt edebilir. Oysa eğer bize ‘yanlış’ gelen davranışları sergileyen bir çocuksa bu ikisini birbirinden ayıramıyoruz çünkü çocukları sistematik bir biçimde insani özelliklerden ayrı görmeye başlıyoruz.
Sıklıkla bilinçaltında ‘çocuk = davranış’ olarak düşünülür bu yüzden de davranışı beğenmemek çocuğu beğenmemek anlamına gelir ve en sonunda çocuğa saygı duyulmamaya başlanır.
Çocuklar size kabul edilemez görünen bir biçimde davranabilirler fakat davranışlarını etkileyen hisler kabul EDİLEBİLİRdir. Çocuğunuzun verdiği tepkiden hoşlanmıyor ve rahatsız oluyor olabilirsiniz ancak hislerini yok saymamak ya da yaşadığı şeyi küçümsememek için çaba göstermelisiniz.
Ebeveynler olarak kendi tepkilerimizden sorumlu olduğumuzdan ve karşılaştığımız zorluğu şefkatle ve empatiyle karşılamanın ya da suçlama/utandırma/tehdit etme/cezalandırmaya başvurmanın bizim seçimimiz olduğundan söz etmeme bile gerek yoktur. Çocuğumuzu şefkat ve empatiyle karşılamak, onun duygularına değer vermek ve onu zorlayan konuda çözüm bulmasına yardımcı olmak anlamına gelir.
‘Yaramazlık’ – sorun değil mi?
Yaramazlık kelimesini aklımızdan çıkaralım ve hepsinin bir davranış olduğunu kabul edelim – olumlu ya da olumsuz. Çocuklar zor buldukları şeye, bizim için ne kadar rahatsız edici olduğuna bakmaksızın, tepki verme hakkına sahiptir.
İnsanlar genellikle çocuklara ‘yaramazlığın’ iyi bir şey olmadığını öğretmek gerektiğini söylerler. Bununla genellikle çocuğun cezalandırılması gerektiği kastedilir. Oysa hiçbir insan (ve çocuklar da insandır!) daha kötü hissettirilmekten fayda görmez.
Söz dinlemenin ironik yanı şudur: Her zaman sevildiğini/sayıldığını/duyulduğunu/değer gördüğünü hisseden bir çocuğun ebeveynlerine güvenme ve söz dinleme olasılığı daha yüksektir. İtaat saygılı ebeveynler için bir hedef değilse de bu önerme mantıklıdır.
Ebeveyn ne kadar talepkar/kontrolcü/zorlayıcı ise çocuğun söz dinleme olasılığı o kadar azalır çünkü ebeveynin sevgisinin ve saygısının koşullu olduğunu hisseder. Sonuç olarak ebeveynler kendi işlerini zorlaştırmış olurlar; gittikçe daha fazla zor kullanmak gerekir ve bu çocuğu daha çok uzaklaştırır. Çocuk daha fazla ‘yaramazlık’ yapmaya başlar ve bu kopukluk sürüp gider.
Davranış bir işaret olmalıdır, bir saldırı değil.
Bir çocuğun davranışı genellikle bir saldırı olarak görülür. Ne cüretle böyle davranabilir!
Oysa tüm bu davranışlar bir işaret olarak görülmelidir – çocuğun hangi ihtiyacı karşılanmıyor?
Davranışın kendisi yerine davranışı tetikleyen şeye odaklanıldığında iletişim kurulmaya başlanır.
· Karnı mı aç?
· Yorgun mu?
· Bunalmış mı?
· Rahatsız mı hissediyor?
· Sizinle iletişim kurabildiğini hissediyor mu?
· Ondan çok fazla şey mi bekliyorsunuz?
· Duyulduğunu hissediyor mu?
· Yargılandığını mı hissediyor?
· Küçümsendiğini mi hissediyor?
· Kontrol edildiğini mi hissediyor?
· Kendisine saygı duyulmadığını mı hissediyor?
· Ona adaletsiz gelen bir şey mi var?
Ben genellikle yukarıdakilerden biri anlayıp anlamadığımı gösteren bir soru ya da ifadeyle başlarım, sonra bazı durumlarda nasıl yardımcı olabileceğimi sorarım.
Örneğin, “Yorgun mu hissediyorsun? Dinlenmene yardımcı olmamızı ister misin?” “Uzun bir gün oldu, bunalmış olmalısın, sana nasıl yardım edebilirim?” “Sıranın sana gelmesini çok istiyorsun değil mi? Beklemek gerçekten de zor” “Seni dinlemediğini hissediyorsun, bu seni hüsrana uğratıyor” “İşler hiç de istediğin gibi gitmedi, bu seni üzüyor olmalı.”
Bazen davranıştan söz etmiyorum bile, tabi örneğin birine zarar vermek gibi bir şey değilse. Eğer fiziksel bir zararı engellemem gerekiyorsa bunu her zaman mümkün olduğunca sade bir biçimde yapmam gerekiyor – “Kardeşine vurmana izin veremem, bu onun canını acıtıyor” “Bu kadar yüksek sesle bağırıyorsun çünkü hüsrana uğradın” “Kırıcı şeyler söylüyorsun çünkü sen de kırıldığını hissediyorsun”.
Hangi ihtiyaçların karşılanmadığı konusu odaklanmak için çok güçlü bir nokta ve oradan başlamak iyi bir fikir. Her davranışı çocuklarımızın içsel süreçlerinin bir işareti olarak görelim ve onları koşulsuzca destekleyelim.
1-Çocuğunuza zaman ayırın.
2-Çocuğunuzla birlikte olduğunuz zaman tüm dikkatinizi ona yoğunlaştırın. Bu nedenle de, başka bir işle meşgulken değil, kendinizi rahat hissettiğinizde çocuğunuzla ilgilenerek, anne ya da baba olmanın keyfini çıkarın.
3-Çocuğu sevmek, ona bolca ve pahalı oyuncak almak değil onunla ortak faaliyetleri paylaşmak, ona zaman ayırmak, onunla oyun oynamaktır.
4-Aşağılamak, suçlamak, çocuk adına karar vermek yerine, çocuğunuzu dinleyin, gerçekten dinleyin ve bunu ona gösterin; çocuğunuzu dinlerken tv. izlemeyin, gazete okumayın, başka işlerle meşgul olmayın. Konuşurken göz teması kurun, çocuğun yüzüne bakın, aynı hizada olmaya dikkat edin.
5-Dinlendiğini düşünen çocuk kabul edildiğini, dolayısıyla sevildiğini düşünen çocuktur.
6-Göz kontağı kurarak, gülümseyerek kabul belirtisini beden diliyle pekiştirin. Böylelikle çocuk “kişiliğine saygı duyulduğunu” düşünerek iletişimini sürdürür.
7-Anne ve babasının kendisini dinlediğini gören çocuk duygularını ifade etme olanağı bulur. Aldığı tepkilerle “anlaşıldım” duygusunu yaşar. Böylelikle rahatlar.
8-Çocuğunuza karşı davranışlarınızda tutarlı olun. Kendi içinizde çelişkili davranışlarda bulunmanız ya da anne ve babanın birbiriyle çelişen biçimde davranması, çocuğu “doğruyu bulma” konusunda zorlar.
9-Çocuğunuzu başka çocuklarla karşılaştırmayın. Çocuk, anne babası tarafından önemsenmek, değerli bir insan olarak kabul edilmek ihtiyacındadır. Onun diğer çocuklarla karşılaştırılması, kendini değerli bir insan olarak görmesini engeller.
10-Çocuğunuzun yanında eşinizi asla kötülemeyin ve eleştirmeyin; eşinize olan kızgınlık, kırgınlık eleştiri içeren davranış ve sözlerini çocuklarınızın yanında yapmayın. Kendi kırgınlığınıza çocuklarımızı ortak etmeyin. Çocuk anne babanın birbirlerini kötülemesini, eleştirmesini istemez, birbirlerini sevip beğenmesini ister.
11- Çocuklarınızla sen dili ile değil ben dili ile konuşunun
12- Çocuğunuzun olumlu yönlerini ve başarılarını ön plana çıkarın. . Bizimki çok dağınık, çok yaramaz, bizi hiç dinlemiyor teyzesi vb ifadelerle çocuğun olumsuz özelliğini yoğunlaştırmış üstelik de kendinizi de kötü hissetmiş olursunuz. Çocuğunuzu koşulsuz sevin ; başarılı olursan seni severim, istediğim gibi olursan seni severim vb ifadelerden kaçının. Çocuklarınızı koşulsuz severseniz, onlara, hem kendilerini hem de insanları koşulsuz sevmeyi öğretirsiniz.
Anneler, bebeklerini emzirirken onunla göz teması kurmaya ve konuşmaya özen göstermelidir. Bebekleriyle konuşan anneler, bebeğin bir süre sonra çeşitli sesler çıkararak karşılık verdiklerini gözlemlemiştir. Bu bebeğin dil ediniminde önemli bir tepkidir.
Yedirme, giydirme, altını değiştirme vb. günlük aktivitelerde, o anda yapmakta olunan aktivite hakkında konuşmak çocuğun sözcük dağarcığını artırmak için kullanılabilecek en doğal yöntemdir.
Ebeveynler çocuklarıyla konuşurken basit sözcükler ve kısa cümlelerle konuşmaya dikkat etmelidir. Ebeveynler, çocukları onlara tepki vermese dahi iletişimi kesmemeli, farklı yollarla çocuklarıyla iletişimi sürdürmelidir. Ebeveynlerin dikkat etmesi geren bir diğer şey, çocuğa kendini ifade etmesi için fırsat tanımaktır.
Çocuğun jest ve mimiklerini, kendi uydurduğu kelimelerini ya da ağlama davranışını yorumlayarak onu anlamaya çalışmak yerine, ne anlatmak istediğini sözcüklerle ifade etmesi yönünde model olmak gerekir. Eğer çocuk ağlayarak ya da işaretler aracılığıyla isteklerini elde edebiliyorsa, bu yöntemi iletişim aracı olarak kullanmaya devam edecektir. Bu davranışları ebeveynleri tarafından görmezden gelinir ve konuşma çabaları ödüllendirilirse, konuşmayı iletişim aracı olarak kullanmaya başlayacaktır.
HANGİ DURUMDA UZMANA BAŞVURULMALIDIR?
• 3 AYLIK: Çevredeki seslere ya da insan sesine tepki vermiyorsa,
• 3–5 AYLIK: Agulamalar gibi sesler çıkarmıyorsa, yetişkinin sıcak ses tonuna gülümseme ile karşılık vermiyor, kızgın ses tonuna ağlama ile tepkide bulunmuyorsa,
• 6–9 AYLIK: Bada/bagu gibi anlamsız hece tekrarları yapmıyor, yüzünü görmediği halde annesinin sesini duyduğunda tepki vermiyorsa,
• 10–11 AYLIK: “Hayır-yok” dendiğinde anlamıyor, onun çıkartabildiği seslerle konuşulduğunda yetişkini taklit etmiyorsa, jest ve mimiklerini kullanmıyor, ismine tepki vermiyorsa,
• 12 AYLIK: Konuşma seslerini (öpücük, dil şıklatma) taklit etmiyor, isteklerini elde etmek için ağlama dışında ses çıkartmıyor, baba/mama gibi en az bir sözcük söylemiyorsa,
• 18 AYLIK: Aile üyelerini tanıyıp gösteremiyorsa, güle güle yap/ al-ver gibi basit komutlara uymuyorsa,
• 24 AYLIK: Kendisine söylenen farklı 50 sözcüğü anlamıyor, anne-baba gibi aile üyelerinin veya evde beslenen hayvanların isimleri dışında en az 4 farklı sözcük söylemiyorsa,
• 3 YAŞINDA: Söylediklerinin en az %50’si aile üyeleri dışındaki bireylerce anlaşılamıyor, en az üç sözcükten oluşan cümleler kuramıyorsa, geçmişte olan olaylar hakkında konuşamıyorsa, basit sorulara yanıt veremiyor, iki aşamalı basit komutları yerine getiremiyorsa,
• 4 YAŞINDA: Kişi zamirlerini, iyelik/çoğul eklerini kullanmıyor, geçmiş/gelecek zamana ilişkin konuşamıyorsa, nesnelerin işlevlerine ilişkin sorulara yanıt veremiyorsa
• 5 YAŞINDA: Neden/nasıl sorularına yanıt veremiyor, nesnelerin ne işe yaradığını ifade edemiyorsa (biliyor olabilir), konuşmalarının büyük çoğunluğu yabancılar tarafından anlaşılmıyorsa, basit bir hikayeyi anlatamıyorsa en kısa sürede bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Çocuklarına karşı aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum sergileyen ebeveynlerin çocukları, ileriki yaşlarda arkadaş edinmede sorun yaşayabilir.
Anne babalarda çocuk yetiştirme konusunda genelde sık gözlenen tutumlardan birinin aşırı koruma ve kollama olduğuna dikkat çeken Doktorlar, tüm hakimiyet ve sorumluluğun ebeveynde olduğu aile ortamında yetişen çocukların, ev dışına çıktıklarında kendi kanatları ile uçamaz hale geleceğini, ailelerinden ayrıldıklarında bocalayacaklarını ifade etti.
Çocuğa sorumluluk verilmeli
Doktorlar, anne babanın, çocuğun kişiliğinin oluşumunda önemli rol oynayan ilk özdeşim modeli olduğunun altını çizerek çocukların sevgi, saygı ve anlayış içinde büyütülmelerinin, toplumda katılımcı ve üretken bireyler olmaları açısından çok önemli olduğunu hatırlattı.
Yaşam boyu karşılaşılabilecek problemleri çözme konusunda kendine güvenen bir çocuk yetiştirmenin her anne babanın isteği olduğunu, buna rağmen anne-babaların, bazen bu isteğe paralel gitmeyen tavırlar sergilediğini anlatan Doktorlar, aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumun bunlardan birisi olduğunu söyledi.
Genelde bu tip ailelerin yetiştirdiği çocukların aşırı korkak, ürkek, kendini ifade etmekte zorlanan ve arkadaş edinmede problemler yaşayan çocuklar olduğunu dile getiren doktorlar, ''Tüm bu davranışların altında yatan temel neden, anne babanın aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumu karsısında geliştirilen güven eksikliği ya da özgüven yetersizliğidir. Bu yüzden bu tür davranışlardan kaçınılması ve mümkün olduğu kadar çocuklara sorumluluk verilmesi gereklidir'' diye konuştu.
SİHİRLİ SÖZ: ''SANA GÜVENİYORUM''
''Özgüven duyguları gelişmiş çocuklar arkadaş gruplarıyla ve yetişkinlerle uygun iletişim kurabilirler. Genelde (sen bunu başarabilecek güçtesin, sana güveniyorum) sözleri, anne babanın çocuklarına gerektiğinde söyleyebilecekleri sihirli sözlerdir. Çocuk başkalarına ve kendine dair yapıcı duygu ve düşünceleri bu biçimde geliştirebilir, sorumluluk alabilir.''
Bebeklikte sevgi, ilgi ve şefkat eksikliği, anneden uzun süre ayrı kalmak, anne babanın baskıcı ve kısıtlayıcı olması, aile yaşantısının karşılıklı olumsuz tavırlarla sürmesi, otoriter, katı, hoşgörüsüz aile ortamı gibi sebeplerin de çocukta güvensizlik duygusu yaratabileceğine dikkat çeken Doktorlar ebeveynlere şu önerilerde bulunuyor:
''Aileler çocuktaki olumsuz değişiklikleri dikkate almalı, bu olumsuzluğa neden olan kaynağı araştırmalıdır. Çocuğun tüm duygularını açıkça ifade etmesi için sabırla konuşması beklenmeli, ona cesaret verilmelidir. Ona güvenildiği gösterilmeli, duygusal acılarına karşı duyarlı olunmalı ve hissettikleri paylaşılmalıdır.
Sınıf içi arkadaşlık ilişkileri gözden geçirilerek, özgüvenini geliştirici spor, sanat gibi etkinliklere yönlendirilmelidir. En önemlisi de anne baba ya da eğitimci olarak, çocuk yetiştirme tutum ve davranışlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.''
Anneniz daha ilk doğum gününüzde bezlerinizden kurtulduğunuzu söylüyor; iş arkadaşınızın oğlu 22 aylıkken lazımlık kullanıyormuş, caddenin karşısında oturan küçük kız 4 yaşına yakın gösteriyor. Çocuğunuzu lazımlık eğitimine çok erken itmek istemiyorsunuz, ama aynı zamanda da çok geç kalmak da istemiyorsunuz. O zaman tuvalet eğitimine başlamanın uygun yaşı tam olarak nedir?
Gelişimin her alanında olduğu gibi cevabı çocuğunuzdan başka yerde aramayın.
(Doktorumuzun her zaman söylediği bir şey vardır her çocuk birbirinden farklıdır; Batuhan kendini hazır hissettiğinde yapacaktır)
Tuvalet eğitimi için hazır olduğu anlamına gelen beceri ve arzunuzun o büyülü bileşimine ulaştığını sadece çocuğunuz anlatabilir (kelimelerle değil ancak bazı davranışlar yoluyla). Ayrıca, tuvalet kullanması için çocuğu erkenden zorlamak mümkün olsa da akıllıca değildir ve direnme, isyan hatta gereksizce, uzun bir mücadelenin zeminini hazırlar (temizlenecek "kazaların" artacağını söylemeye gerek yoktur). Hazır olmasını ve istek duymasını bekleyerek çocuğun tuvalet eğitiminde başrolü almasına izin vermek,daha yumuşak bir başarının yolunu açmakla kalmaz, bu deneyimi yapılmasından övünç duyulan bir şey haline getirerek egoyu güçlendirici kılar.
Tuvalet eğitimi de emekleme, yürüme ve konuşma gibi gelişimsel bir görevdir ve her çocuğun kendi zamansal programına göre beceri kazanmasına izin verilmelidir. Tuvalet eğitiminin üstesinden gelinen zaman ile zekâ diğer alanlardaki becerilerin hiç bir ilişkisi yoktur; erken konuşan veya erken yürüyen her zaman lazımlık kullanmayı erken öğrenen olmayabilir ve lazımlık kullanmayı erken öğrenen de erkenden okuyan olmaz. Bazı çocuklar tuvalet eğitimi için ikinci doğum günlerinden önce hazırdırlar, bazıları ise üçüncüden önce hazır olmazlar, fakat çoğu ikisi arasında hazırdır.
Lazımlık almadan önce zamanlamanın doğru olduğundan emin olmak için çocuğunuzda lazımlığa hazırlığın aşağıdaki işaretlerinden bazılarının olup olmadığına bakın:
* Fizyolojik hazırlık . 20 aydan önce çocuğunuzun idrar kesesi o kadar sık boşalır ki kontrol etmek zordur. Günde bir ya da iki saat boyunca kuru kalan ve arada sırada sabahleyin kuru uyanan bir çocuk tuvalet eğitimi için fizyolojik olarak hazırdır.
* Düzenlilik. Dışkılama her gün oldukça tahmin edilebilir zamanlarda olur (belki sabahleyin ilk iş veya kahvaltıdan sonra veya her öğünden sonra) ancak bazı çocuklar hiç bu kadar düzenli olmazlar.
* Meydana gelen mevcut vücut fonksiyonlarına karşı dikkat artışı. Dışkılama ihtiyacı olan bir çocuk homurdanarak, yüzünde "belli bir ifade" ile bakarak, bir köşeye gidip çömelerek veya bunu anons ederek sizi durumdan haberdar edebilir. Tuvalet eğitimi için hazır olmayan bir çocuk bacaklarından aşağıya akan idrarı göz ardı ederken, hazır bir çocuk dikkat eder veya bundan rahatsız olduğunu açıkça gösterir.
* Derli toplu , temiz ve kuru olmaya karşı ilgi. Yapışkan yüz ve parmaklara karşı aşırı titizlik ve oyuncakları konusunda düzenlilik (ne yazık ki bu evre çocuklarda uzun sürmez) sıklıkla ıslak ve kirli bezlere karşı tepki ve hemen değiştirilme isteği (bunun devam etmesi umut edilir) ile birliktedir. Tuvalet eğitiminin zamanı geldiğinde olgunlaşan koku alma duyuları sayesinde kokulara karşı aşırı titizdirler ve bu da kirli bezlerden çıkan kokuları daha çok fark etmelerini sağlar. (valla sizi bilmem ama benim oğlum bu konuda biraz rahat biz farketmesek adam oyunu bırakıp da altımı değiştirin sinyali bile vermiyor ki işte oyun çok tatlı birşey o da haklı oyun bu herşeyden önemli sanırım herşeyi oyun ve sağlam irademizle çözebiliriz hanımlar)
* Anahtar kavramlar hakkında görüş sahibi olmak: ıslak ve kuru, temiz ve kirli, yukarı ve aşağı arsındaki fark .
* Evinizde kullanılan tuvalet ile ilgili terimlerle tanışıklık. İdrar yapmak, çiş yapmak, kaka yapmak gibi ya da penis, vajina, popo gibi tuvalet ile ilgili vücut kısımları da olabilir.
* İhtiyaçları dile getirebilme ve verilen basit komutları anlatıp uygulayabilme.
* Bez yerine iç çamaşırı giyme isteği.
* Bazı basit giyinme işlerini yapabilme yeteneği.Pantolonu aşağı indirmek, eteği yukarıya kaldırmak, iç çamaşırlarını indirmek ve bunları tekrar yukarı çekmek.
* Başkalarının tuvalet alışkanlıkları konusunda merak, diğerlerini (arkadaşları, kardeşleri, ebeveynleri ve diğer yetişkinleri) tuvalete kadar izleme, gözlemleme ve/veya onları taklit etmeye çalışma.
HAZIRLIKLI OLUN
Çocuğunuzun hazır olduğuna dair işaretleri tekrar tekrar kontrol ettiniz ve bütün sistemler hazır görünüyor. Ancak çocuğunuzun bezlerini bırakıp lazımlığa koşmadan önce ailenizin ve çocuğunuzun yaşamında neler olduğunu iyi gözlemleyin.Yeni bir bebek veya yeni bir çocuk bakıcısı varsa,yakınlarda bir tartışma söz konusuysa, hastalık veya başka ciddi bir problem varlığında tuvalet eğitimini ertelemek daha iyidir.Eğer büyük bir engel yoksa aşağıdaki adımları takip ederek tuvalet eğitimi için hazır olun:
Tabii bu adımları kendinize uyarlamanız gerekiyor hiç bir çocuk diğerine benzemez unutmayın.
Lazımlık kullanmanın artılarını vurgulayın.Çocuğunuza "Bez yerine iç çamaşırı giyebilmen ne kadar eğlenceli olacak değil mi?" "Yakında sen de anne ve baba gibi tuvaleti kullanabileceksin!" diyerek başlayın. (Fakat bezi çok karalamayın, yoksa karşınızda size düşman bir tuvalet öğrencisi bulabilirsiniz.)
Aynı zamanda büyümenin de olumlu yönlerini vurgulayın. Çocuğunuzun bu adımı atma konusunda ilgisini çekmek için el yıkama, çok fazla dökmeden bardaktan su içme, oyuncaklarını toplama, oyun arkadaşlarına ve kardeşlerine karşı cömert davranma gibi büyümüş olma davranışlarını takdir edin ancak bebeksi tavırlarına dikkat etmeyin. Çok fazla olgunluk beklememe konusunda dikkatli olun; özellikle yeni bir kardeş gelmişse veya anaokuluna gitme çocuğunuzda bebekliğin rahat günlerine karşı arzu uyandırmışsa.
Lazımlık eğitimi konusunda okuyun.Bu konu hakkında çocuklara yönelik hazırlanmış resimli kitaplar araştırın ve hikâye saatinde bunu paylaşın, fakat okuma zevkini ve eğlenceyi bırakmayın ve yazı kısımlarını daha sonraya erteleyin. Başka çocukların lazımlık kullanmayı öğrendiğini duymak hazırlığa yardımcı olacaktır. (ben şahsen buna pek katılmıyorum başka çocuklar hazır olabilir ama benim bıldırcınım kendini hazır hissetmiyorsa sıkıntı yaratabilir)
Nasıl yapıldığını gösterin. Daha önce yapmadıysanız ve bu fikir sizi rahatsız etmiyorsa deneyin. Artıklardan kurtulma işlemi doğal gelebilir fakat tuvalet eylemi doğal gelmez. Aynı cinsten birinin tuvaleti kullanışı birkaç kez izlemek binlerce açıklamadan daha iyidir. (ben bunda kesinlikle varım hatta daha erken dönemlerde bile izlettirilebilir göz aşinalığı olması ve bu olaya yabancılık çekmemesi için)
Öğrencinin de öğretmesine izin verin. Su içen ve altını ıslatan bir oyuncak bebek ödünç ya da satın alın ve çocuğunuzun bebeğin lazımlık kullanmasını öğretmesine yardımcı olması daha sonra da bezden eğitim külotuna geçmesi konusunda cesaretlendirin.
Lazımlık alın.Herhangi bir lazımlık olmaz Çocuğunuzun işlemi kontrol etmek için kalktığında devrilmeyecek, sağlam, dayanıklı, bir lazımlıklı iskemle tercih edin Eğer çocuğunuzda merak uyandıracağını hissediyorsanız ya lazımlık alışverişine onu da götürün ya da bir hediye olarak paketleyin. Çocuğunuzun adını silinmez bir kalemle lazımlığın üzerine yazın ve ıslanmayacak yerlere çıkartmalar yapıştırarak dah da kişiselleştirmesi için onu teşvik edin. Lazımlığın ne için olduğunu açıklayın: Hazır olduğu zaman tuvaletin yapmak için bez yerine lazımlığı kullanabilirsiniz. (şöyle cicili bicili bir hale
getirin ki lazımlıkları iş değil de eğlence olarak düşünsün)
Ya da tuvalet oturağı alın. Eğer çocuğunuz ailedeki herkes gibi büyüklerin kullandığı tuvaleti kullanmak için istekliyse sıradan tuvaletlerin üzerine oturan bir oturak alın. İyi oturma önemlidir. (oynak bir oturak çocuğunuzu korkutabilir) ve ayaklarını dinlendirmek için bir desteği olan oturaklar çocuğun tuvaletini yaparken ayaklarıyla itebileceği bir dayanak sağlar.
Ayrıca çocuğun bağımsız olarak tuvalete çıkıp inebilmesini sağlayacak sağlam ve sabit bir basamağa da ihtiyacınız olacaktır.(en iyi olanlar oturağın özerine monte edilmiş olanlardır)
Sıçratma korkusundan vazgeçin. İdrar yansıtıcısı denen ve oturakta oturan erkek çocukların kazayla klozet dışına idrar fışkırtmalarını engellemek için tasarlanmış plastik gereçler, çocuk oturağa oturup kalkarken kesi ve çizikler oluşturabilir. Yaralayıcı bir tuvalet deneyimini önlemek için idrar yansıtıcısı kullanmayın. Fakat fışkırmayı kontrol altına almak için eğitim amacıyla çocuğa idrarın dışarıya değil de aşağıya akması için penisi aşağı tutmayı öğretin (lazımlık içine koyacağınız tuvalet kağıdını hedefleyerek çalışmak bu karmaşık becerinin olgunlaşmasını sağlar).
Biraz kuru denemeler yapın.Lazımlığı kullanıma koymadan önce çocuğunuzun alışmasına yardım edin (özellikle değişimlere alışmakta zorlanan çocuklar için bu önemlidir). Çocuğun lazımlığı odadan odaya taşımasına, kitaplara (tercihen tuvalet ile ilgili kitaplar) bakarken hatta televizyon seyrederken üzerine oturmasına izin verin.Başlangıçtan itibaren kullanımına kısıtlamalar getirmek yerine lazımlığı çocuğunuzun kontrolüne vermek otonomi duygusunu tetikleyecek ve bağımsız kullanımı özendirecektir ("Bu benim lazımlığım!"). Çocuğunuz lazımlıkla ilgili olarak rahat olmaya başladıktan sonra, onu amaca yönelik kullanmak konusunda da kendini daha rahat hissedecektir.
Bez değiştirme mekanını değiştirin. Eğer olanaklar el veriyorsa ve çocuğunuz istekliyse bezini tuvalette değiştirerek çocuğunuzun bezin içine ne yapıldığıyla lazımlığın içine ne yapıldığı arasındaki ilişkiyi kurmasına yardım etmeye başlayın. Bezin içindeki katı içeriği tuvalete akıtmak bu bağlantıyı daha somut kılacaktır (eğer çocuğunuz tuvaletin sifon sesinden korkuyorsa sadece içeriği boşaltın, sifonu daha sonra çekersiniz, eğer boşaltma işleminden de aşırı derecede rahatsız olmuşsa bu aşamayı da erteleyin)
Belli bir lazımlık terminolojisinde karar kılın. Çiş ve kaka yada idrar dışkılamak evinizdeki herkes aynı terimleri kullanırsa ve çocuğunuz öğrenme aşamasından önce bu terimlere alışırsa lazımlığı öğrenmek daha kolay olacaktır. Bazı uzmanlar argo veya edebi terimler kullanmaktansa ya da daha resmi terimleri kullanmayı önermektedirler. Böylece çocuklar ileride yeni terimler öğrenmek zorunda kalmazlar yada bebeksi tuvalet terimlerini kullanarak utanmazlar. Hangi kelimeleri kullanırsanız kullanın bunları sürekli kullanın ve çocuğunuzun sözlerinden söz ederken pis kokulu iğrenç
veya bunun gibi istenmeyen sözcükler kullanmayın. Dışkılamayı olumsuz çağrışımlardan uzak doğal bir işlem olarak ele alın ki çocuğunuz da aynı şekilde davransın.
Beden sinyallerinin dinlenmesine teşvik edin. Çocuğunuzun beden sinyallerini tanımasına yardım edin. Vücudunuzun size anlatmak istediklerini ne kadar önemli olduğunu açıklayın "ben acıktım susadım acıktım veya tuvalete gitmem lazım" çocuğunuzu bezini kirletme eylemi sırasında yakalamak dikkat yöneltmenin bir başka yoludur. "bak bu şekilde itmek kakanın geldiğinde gösterir yakında sende lazımlığına oturup yapabileceksin" daha sonra her
zaman yaptığınız gibi bezi değiştirin.
LAZIMLIK İÇİN SABIR LÜTFEN
Çocuğunuz tam olarak yürümeye başlamadan önce büyük olasılıkla yanlış başlangıçlar ve tökezlemeler le belki haftalar geçti ve çocuğunuzun temiz ve kuru kalmayı öğrenmesi için de bu kadar zaman (ve en az bir o kadar yanlış başlama ve tökezleme) gerekecektir. Bu yeni beceri uyanıklık, konsantrasyon, koordinasyon, kas kontrolü ve elbette zamanlama gerekecektir. Çocukların büyük bir kısmı kuru kalmaya başladıkları dönemde aynı zamanda da temiz kalmaya başlayacaklardır. Geri kalanların çoğu öncelikle dışkılamayı tutmayı öğrenirler. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde erkekler idrarlarını kontrol etmekte kızlardan biraz daha geri kalırlar. Çok az çocuk tuvalet yapmayı bir günde öğrenir ve kazalar nadiren olur. Diğerlerinde özellikle de doğuştan her tür değişime karşı inatçı olanlarda ya da geçişlerin zor olduğu çocuklarda tuvalet eğitimi işlemini kademeli olarak yapmak gerekir. Bu çocukların ebeveynlerinin sabırlı olması başarı için hayati önem taşır.
ÇOCUĞUN TUVALET EĞİTİMİNDE YAPILMASI GEREKENLER
* Bezden eğitim külotlarına geçin, geleneksel pamuklu kilotlarla tek kullanımlık bezlerin bir birleşimi olan bu külotlar eğitimde işe yarar. Fakat çocuğunuzun bu külotları giymesi için ısrar etmeyin. Sadece öneride bulunun. Bezin halen bir seçenek olduğunu bilmek lazımlık işleminde kontrolün halen kendisinde olduğunu hissetmesini sağlayacaktır.
* Arada sırada çocuğunuzun poposunu çıplak bırakın. Sıcaklık uygunsa ve evinizde tamamen yıkanabilecek bir alan varsa (bahçe gibi) çocuğunuzun poposunu açık bırakmak vücut sinyallerini tanıması için ideal bir yoldur. Çocuğunuzun bu sinyalleri ikinci defasında yanıt verebilmesi için lazımlığı yakında bulundurun.
* Çıplak değilken de poponun kolay ulaşılabilir olduğundan emin olun (ne demekse) Çocuğunuz tuvaletini içeride tutmak için gereken kontrolü geliştirene kadar kaybedilebilecek hiç zaman yoktur.
* Çocuğunuzu yakından izleyin. Başlangıçta çocuğunuzun vücut işaretlerini algılamada ondan daha başarılı olabilirsiniz (valla kızlar
şimdiki çocuklar öyle cinki onlar farkederler de işlerine gelir mi bilmem artık) Böyle bir sinyali ne zaman yakalıyorsanız Lazımlığa gitmen gerekiyor mu? gibi davet cümleleri ve tabii kızlar yaratıcılığınıza güveniyorum daha çekici cümlerler ile bıldırcınları ikna edebilirsiniz sanırım yani :-)
* Saati yakından takip edin. Erişkinlerin çoğu gibi pek çok çocuk düzenli idrar yapma ve dışkılama zamanı vardır. Bebişlerinizin buna
benzer bir düzeni olup olmadığı saptayın ve bunu kullanın ama sanırım saptamaya çalışırken küçük kazalar olabilir.
* Çocuğunuzun canının istediği gibi gelip gitmesine izin verin (daha açıkcası sabrınızı deneyen prens ve prenses hazretlerine) Eğer çocuklar lazımlık üzerinde tutsak tutulduğunu hissederse direnme ve isyan kaçınılmaz olacaktır. Bazı çocuklar kitap okunmasından
hoşlanırlar orada oturdularını bile unutabilirler. Demek ki neymiş hanımlar bıldırcınlar küçükken onlara kitap okumaya başlayalım ki alışkanlıkları olsun. Barsak ve idrar kesesini kontrol eden kasları kendi kontrolleri ile gevşetmeyi becerene kadar otururken olduğu gibi kalkarken de tüm zemini halledebilirler. (temizlik saatleri uzayacak ama korkmayın sonra toptan temizlik olacak bence bücürlerden intikam alacağımız gün gelecektir)
* Çocuğunuzun işeyen bir bebeği ile dönüşümlü olarak tuvalete oturmasına izin verin Bu yaşta yanında bir arkadaş varken lazımlığa gitmek daha eğlenceli olur. (şimdi bu prensesler için olurda biz erkek anaları ne yapacağız bende dahil gidip oğlumu tuvalet eğitimi vermek için bir işeyen bebek istiyorum mu diyeceğiz onun yerine prenslere biz anneleri eşlik etse olmaz mı olur olur valla)
* Akımı başlatmak için hile yapın. Çocuğunuz lazımlığa otururken tuvalet veya banyo musluğunu açın (gerçekten eski ama işe yarar
bir yöntem hadi oğlum çişşşşş)
* İlgili bir seyirci olun.Lazımlık başarıları tazahürat ile ve taktirle karşılanmalıdır (arkadaşlar abartmayalım lütfen kendimden biliyorum oğlum ilk mimiğinde bile neler yapmıştık eşimle birlikte oğluşum küçücük bir mimik yaptı koskoca annesi ve babası 2 saat şaklabanlığa devam etti) Çocuğunuzun başarılarındaki alkış dozunu kaçırmak, kaza yaptığı zamanlarda başarısızlık ve suçluluk duymasına neden olur. (dozu ayarlamak çok zor ama bıldırcınların ruh sağlığını bozmamak için şart tutacağız artıkın kendimizi)
* Motivasyonu teşvik edin. Öğrenci motive olduğu zaman öğrenme
her zaman daha başarılıdır. Nasıl motive edeceğiniz çocuğunuza ve sizin çocuk yetiştirme konusundaki felsefenize bağlı olacaktır.(tabii anane, babaanne ve dede faktörlerini unutmamak gerekli)
* Çocuğunuzun kuruluğunu kontrol etmesini sağlayın. Külotunun veya bezinin nasıl test edileceğini çocuğunuza öğretmek ona işlem üzerindeki kontrolünün arttığı izlenimini verecektir. Kuru külotu övün ancak ıslak olanları eleştirmeyin.
* Kazalara karşı sabırlı olun. Küçük çocuklar için tuvaleti kullanmayı öğrenmenin büyük bir iş olduğunu fakat bunun onların tek görevleri olmadığını hatta öğrendikten sonra bile arada sırada
"unutmaların" normal olduğunu hatırlatın. * Hijyen kurallarını öğretin (geçen akşam televizyonda küçük bir kız kaşığı ağzına götürüyor sonrada önlüğü ile ağzını siliyordu Allahım dedim bu günleri bana ve pasaklı oğluma da göster alakası yok ama sizlerle
paylaşmak istedim.)
* Çocuklarınız ile ilgilenen diğer kişilere de bu tuvalet eğitimine yaklaşımınızı anlatın ve aynı şekilde davranılmasını rica edin Tutarlılık kesinlikle çok önemli
ÇOCUĞUN TUVALET EĞİTİMİNDE YAPILMAMASI GEREKENLER
* Çok kısa zamanda çok şey beklemeyin. Çoğu zaman lazımlık becerisinin iyice gelişmesi birkaç hafta alır.Başlangıçta ileriye olduğu kadar geriye de asım atmasını bekleyebilirsiniz. (sakin olun sabırlı olun galiba altın kelime bu)
* Cezalandırma azarlama ve utandırmadan kaçının. Tuvalet başarısızlıkları karşısında sakin kalmak sonuçtaki başarı için hayati önem taşır. Gecikmelere abartılı tepkiler verilmesi çocuğun ilerki denemelerden vazgeçmesine neden olabilir.
* Sıvıları kısıtlamayın.Aslında sıvı alımını arttırmak çocuğunuzun lazımlığı kullanmak için daha fazla şansının olmasını sağlayacakve böylece başarı şansı artacaktır (unutmayın sıvı çok önemli tuvalet eğitimi vereceğiz diye çocuklarımızı sağlıksız bir ortam oluşturmak istemeyiz değil mi)
* Arzulana sona ulaşmak için doğal olmayan yollara başvurmayın (ilaçlardan uzak durum sağlıklı olmak bence mümkün olduğunca az ilaç kullanmaktan geçer)
* Bozuk bir plak olmayın sürekli konuşmak her zaman çocuklarda geri teper ve beklene son inat ne dersen tersini yaparlar.
* Olayı zorlamayın. Reddettikten sonra hiçbir zaman çocuğunuzu lazımlığa oturtmak için zorlamayın başka bir zamana erteleyin (sabırlı olun)
* İlerlemeyi yada ilerlemenin olmamasını asla çocuğunuzun önünde tartışmayın. Çocuklar tahmin ettiğinizden daha fazlasın duyarlar ve
anlarlar (mutlaka başınıza gelmiştir orada kendi kendine oynayan çocuğunuz bir bakmışsınız ki konu hakkında yorum yapıyor)
* Yavaş ilerlemeyi kişisel almayın. (merak etmeyin zekası ile ilgili bir sorun yok)
* Tuvaleti savaş alanına çevirmeyin. Lazımlık üzerindeki kavgalar sadece mücadeleyi uzatacaktır.Eğer tam bir direnme ile karşılaşırsanız çocuğunuzun buna henüz hazır olmadığını Kabul edin.
* Umudunuzu yitirmeyin. (sakin ve sabırlı olmaya çalışın çok sinirlenirseniz şöyle bir hava değişimi ikinize de iyi gelecektir )
Uzmanlar, çocukların doğumdan itibaren yalnız yatmaya alıştırılması ve bu alışkanlıktan çeşitli bahanelerle vazgeçilmemesi gerektiğini belirtiyorlar. Psikiyatri Uzmanı Sabri Yurdakul, anaokullarında geniş çapta yapılan araştırma sonucunda, çocukların yarıdan fazlasının sürekli anne-babaları ile birlikte yattıklarının anlaşıldığını belirterek, bu oranın ara sıra yatanlarda sayılırsa yüzde 90'lara ulaştığına dikkat çekti.
Ailelerin çeşitli nedenlerle çocuklarını yanlarında yatırdığını, bu durumdan şikayetçi olmalarına karşın çeşitli nedenlerle bu davranışı devam ettirdiklerini vurgulayan Yurdakul, şöyle devam etti:
''Anne-babalar, (kışın üşümesinler, üstleri açılmasın) diye, diğer zamanlarda ise (gece yalnız yatınca korkuyor, bizimle yatmak istiyor) diye çocuklarını yanlarında yatırmakta, ama bu davranış sonraki zamanlarda da devam etmektedir. Çocukların anne babaları ile yatma istekleri bir yere kadar anlaşılabilir bir istektir, ama bunun devamlılık arz etmesi onların psikolojik gelişimleri yönünden sakıncalıdır.''
''ÇOCUK ANNE-BABAYA BAĞIMLI HALE GELİR''
Bu durumun getirdiği başlıca sakıncanın, çocukların anne-babaya bağımlı hale gelmeleri ve yalnız yatmayı büyüklerinin kendisini sevmemeleri olarak algılamaya başlaması olduğunu anlatan Yurdakul, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Halbuki çocukların doğumdan sonra odalarının ayrılması ve aile ile birlikte yatmaması gerekmektedir. (Aman çocuğum yanımda yatsın zaten onu fazla göremiyorum) ya da (bizimle yatmasının nasıl bir sakıncası olabilir?) diye düşünen ailelerin çocukları, ilkokul çağına geldiği halde aileleri ile birlikte yatma alışkanlığını sürdürmektedir. Sonuç olarak çocuklar, doğumdan itibaren yalnız yatmaya alıştırılmalı ve bu alışkanlıktan çeşitli bahanelerle vazgeçilmemelidir.''
ALIŞKANLIKTAN VAZGEÇİRMEK İÇİN
Bu alışkanlığın terkedilebilmesi için öncelikle çocukların belli saatte yataklarına yatırılmasını ve uyuyana kadar yanlarında oturulmasını öneren Yurdakul, ''Uykuya dalana kadar ona masal anlatmak, masal kitabı okumak ya da masal kaseti dinletmek, uyuduktan sonra odasından çıkmak onların yalnız yatma alışkanlığını kazanmalarına yardımcı olacaktır'' diye konuştu.
Anne babaların çeşitli taktikler izleyerek, çocuklarının bu alışkanlığı kazanmasını engelleyebileceklerine dikkat çeken Yurdakul, şu önerilerde bulundu:
''Gece uyandıklarında korkmamaları için hafif bir ışık odada açık bırakılmalıdır. Çocuğun gece kalkıp geldiği zaman, üşenmeden yataklarına geri götürülmesi gerekir. (Gece korkuyorum) diye geldiklerinde (ne var korkacak, hadi yatağına) demek, ya da (hadi gel yanımızda yat) demek yanlış bir davranış olacaktır. Bu nedenle çocukların yalnız yatmaya alıştırılmaları, ama bu alışkanlığın sürdürülmesi hem çocuklar hem de büyükler yönünden gerekli bir davranıştır.''
Çocukların korkuları, yaş dönemlerine göre farklılık gösteriyor. Daha küçük yaşlarda korkuların kaynağı sesken, ilerki yaşlarda somut korkular ortaya çıkıyor.
Çocukların korkuları yaşlarına göre farklılık gösteriyor. Pek çok anne- baba aşağıda okuyacağınız "korkuların" çocuklarında olmasının "normal" olabileceğini unuttuğundan, bu korkuları teker teker hatırlatmak istedik.
2 yaş
En çok seslerle ilgili korkular sözkonusu: Özellikle tren, kamyon, gökgürültüsü, sifonun çekilmesi, elektrik süpürgesinin çıkardığı sesler. Karanlık, büyük eşyalar, koyu renk eşyalar ve şapkalar da korku unsuru bu yaştaki çocuklar için...
2.5 yaş
Oyuncağın veya yatağın yer değiştirmesi, annenin uykuya geçişte yanından ayrılması, birinin yan kapıdan girmesi gibi alışagelmişin dışında yapılan hareketler çocuğu korkutabilir.
3 yaş
En çok görsel korkular; karanlık, hayvan, polis, anne babanın gece sokağa çıkması.
4 yaş
Gene seslerle ilgili korkular, özellikle motor gürültüsü. Ayrıca karanlık, yabani hayvanlar, annenin evden ayrılışı.
5 yaş
Fazla korkulu bir yaş değil. Daha çok görsel korkular var. Ayrıca daha somut korkular, düşme, bir yerini incitme gibi.
6 yaş
Çok korkulu bir yaş. Özellikle seslerle ilgili. Kapı zili, telefon, böcek veya kuş sesi. Hayalet, cadı korkusu, yatak altında birinin saklanabileceği korkusu. Su, ateş, fırtına, anneyi eve gelince bulamama korkusu.
7 yaş
Karanlık, bodrum, tavanarası korkusu. Gölgeleri hayalet, cadı gibi algılama. Okuduklarından, televizyondan, sinemada gördüklerinden fazlasıyla etkilenme, endişelenme.
8- 9 yaş
Endişe ve korkular daha az. Sudan ve karanlıktan daha az korku. Daha gerçekçi korkular var. Mesela bir şeyi yapamamak, okulda başarısızlık gibi kişisel endişeler.
Çocuğunuz korktuğunda neler yapmalısınız?
1. Korkusuna saygı gösterin.
2. Çoğu korkunun geçici olduğunu kendinize hatırlatın.
3. Tekrar ona yardımcı olmaya çalışmadan önce, korktuğu durumdan makul bir süre geri çekilmesine fırsat tanıyın.
4. Korktuğu duruma tekrar alışabilmesi için ufak adımlarla ona yaklaşın (Mesela yükseklikten korkuyorsa, az yüksek yerlere çıkarın. Köpekten korkuyorsa köpek yavrusunu sevdirmekle işe başlayın).
5. Çocuğunuzun nelerden korktuğunu saptamaya çalışın. Saptadığınız şeylerden onu uzak tutmaya çalışın.
6. Çocuğunuzun korkusunun yaş düzeyinde çoğu çocukta görülen korkulardan olup olmadığını test edin. Yaş düzeyinde sıkça görülen bir korkuysa geçeceğini düşünüp olayı hafife alabilirsiniz. Korkusu aşırıysa ve geçmiyorsa bir uzmanla görüşmeniz yerinde olur.