Siz nasıl beslemek isterseniz isteyin, neyi ne kadar yiyeceğine genellikle çocuklar karar verir!
Burada ebeveyn ve bakıcılara 5 önemli rol düşmektedir.
1. Yaratıcı olun ! Çeşitli sağlıklı ve lezzetli gıdalar sunun.
2. Düzenli olun ! Öğün ve ara öğünleri düzenli programlayın.
3. Yemek zamanlarının eğlenceli olmasını sağlayın !
4. Sofra adabını öğretin !
5. Örnek olun !
Mutlu bir başlangıç yaşam boyu sağlıklı yeme alışkanlığı gelişimine yardımcı olur.
Burada çocuklarınızın sağlıklı beslenmesine yardımcı olacak ipuçları verilmiştir.
SOFRA SAVAŞ VEYA PAZARLIK ALANI DEĞİLDİR
"Tabağını bitir!"
"Yemek bitmeden tatlı yok!"
"Tabağını bitirirsen şeker vereceğim!"
Bu cümleler muhtemelen size pek yabancı değil. Oysa öğünler bir ceza veya ödül unsuru
olmamalıdır. Bu pazarlıklar uzun dönemde çözüm yerine yeni sorunlar yaratacaktır.
Sık rastlanan 5 çocukluk çağı beslenme sorunu ve çözüm önerileri:
Her öğünde aynı besini istemesi
Her öğünde istediği besinle birlikte yeni bir besin sunun, birkaç gün sonra çocuğunuz diğer
besini de deneyecektir. Genellikle bu sorun kısa zamanda çözülür.
Sunulan öğünü reddetmesi
Her öğünde ekmek, sandviç, meyva gibi çocukların sevdiği besinleri sofrada bulundurun.
Teşvik edici olun ancak çocuğunuz sunulanı yemezse aç kalacağından korkmayın.
Yemek sırasında TV seyretmek istemesi
Televizyonu kapatın. TV aile sohbetini engeller ve çocuğunuzun beslenmesini etkiler.
Yemek, ailenin bir araya geldiği özel bir zaman, TV saati ise eğleneceği zamandır.
Sunulan yemeği beğenmemesi
Çocuğunuzun sadece kendi istediğini tüketmesine izin vermeyin, masadaki diğer besinleri
yemesini isteyin, eğer uyumlu davranmazsa odasına gitmesini veya masadan kalkmasını
isteyin ve bir sonraki öğüne kadar herhangi bir şey yemesine izin vermeyin.
Yeni sunulan besinleri reddetmesi
Yeni besinler sunmaya devam edin ancak zorlamayın, yeni tatlar denemeye hazır olması
zaman alabilir.
YEMEK ZAMANI SADECE BESLENME ZAMANI DEĞİLDİR
Çocuklar etraflarında gördüklerini taklit ederler. Kendilerinde sağlıklı beslenme alışkanlığı
olmayan ebeveynlerin çocuklarında bu özellikleri geliştirmeleri mümkün değildir. Düzenli
saatlerde sağlıklı ve lezzetli besinleri tüketerek çocuğunuza örnek olun.
Eve giren besinlerden ebeveyn sorunludur. Çocuğunuzun etrafında çeşitli sağlıklı besinlerin
olmasına özen gösterin, bu çocuklarınızın yaşam boyu sağlıklı besinleri seçmesine yardımcı
olur.
Yemek zamanı ailenin biraraya geldiği zamandır ve çocuğunuz iyi bir beslenme alışkanlığı
geliştirirken mutlu bir sosyal hayat için de uygun davranış tarzlarını öğrenecektir.
Eskiden bebeklerin, dili öğrenene kadar düşünme ya da karmaşık fikirler üretme becerisi
olmadığına inanılırdı. Bugün ise bunun tam tersinin doğru olduğunu biliyoruz. Çok erken
aylardan itibaren bebekler çevrelerinin farkındadır ve çevreyi keşfetmeye çalışırlar. İşte,
bebeğinizin 6-12 aylık dönemde içinden geçtiği zihinsel gelişim aşamaları:
6-9 Aylık Dönem:
Dahice araştırma metodları kullanarak, bilim insanları bebeklerin çok erken zamandan
itibaren dünyanın nasıl işlediğine dair fikir sahibi olduğunu gösterdiler. Bu dönemde
bebeklerin çoğu:
• "İmkansız" olaylara (örneğin, sıradan bir nesnenin kendiliğinden havada asılı durması gibi)
daha uzun süre bakar
• Canlı ve cansız nesneleri birbirinden ayırır ve cansız nesnelerin hareket edebilmesi için
dışarıdan bir güce ihtiyaç olduğunu anlar
• Farklı sayıda nesne gösteren resimleri (örneğin, üzerinde 3 elma ve 4 elma olan resimleri)
ayırt edebilir
• Nesnelerin göreceli büyüklüklerini hesaba katarak ne kadar uzak ya da yakın olduklarını
kestirebilir
9-12 Aylık Dönem:
Büyüdükçe bebeklerin çoğu:
• Şu anda görüntüde olmasa bile bir nesnenin var olmaya devam ettiğini anlar
• Basit komut ve sorulara jestler ve hatta kelimeler aracılığıyla cevap verir
• Jest ve hareketleri taklit eder
• Nesnelerin fiziksel nitelikleriyle bilinçli şekilde deneyler yapar. Örneğin, bir kaba nesneleri
nasıl sığdığına bakar ya da kabı ters çevirince ne olacağını inceler.
• Resimli kitaplara bakmaktan keyif alır.
Sosyo-duygusal gelişim bebeğin kendini fark etmesi ve kendi kendini düzenleyebilmesi
anlamına gelir. Yapılan araştırmalara göre dikkat gösterebilme, bir aktiviteden diğerine
geçebilme ve başkalarıyla anlaşabilme gibi becerilerle kendini gösteren sosyal ve duygusal
gelişim okula hazırlığın en önemli parçasıdır. İşte, bebeğinizin 6-12 aylık dönemde içinden
geçtiği sosyoduygusal gelişim aşamaları:
6-9 Aylık Dönem:
Bu dönemde bebeklerin duygu repertuarı genişler ve tanıdık kişilere karşı güçlü bir tercih
sergilerler. Çoğu bebek:
• Şaşkınlık, kızgınlık, üzülme gibi net şekilde ayrışan duygular sergiler
• Tanıdık kişileri ve yabancıları ayrıştırır
• Dile ve jestlere aktif şekilde cevap verir
• Bir oyuncağı düştüğünde ya da elinden alındığında memnuniyetsizliğini anlatır
9-12 Aylık Dönem:
Bir yaşa yaklaşırken taklit ve kendi kendini düzenleyebilme becerisi önem kazanır.
Bebekler ilk doğduklarında dili hiç bilmezken birkaç yıl içinde yaratıcı şekilde hikaye üreten
ve anlatan aktif iletişimcilere dönüşürler. İşte, bebeğinizin 6-12 aylık dönemde içinden geçtiği
dil gelişimi aşamaları:
6-9 Aylık Dönem:
Ses çıkarmalar artar. Bu dönemde bebekleri çoğu:
• Tekrarlamalı şekilde anadilin seslerini gevelemeye başlar (sağır çocuklar da el hareletleriyle
geveler)
• "Merhaba" ve "Güle güle" gibi basit kelimeleri ve iki kelimelik ifadeleri el hareketleri ve
jestlerle eşleştirirler
• Sesli ve sesli olmayan iletişimi ilgilendikleri şeyleri göstermek ve diğer kişileri yönlendirmek
için kullanırlar
9-12 Aylık Dönem:
Bu dönemde çocuklar konuşmaya hazırlanmaktadır. Birinci doğum günü civarında dil üretimi
ikiye katlanır. Bu dönemde bebeklerin çoğu:
• Tanıdık kişilerin ve nesnelerin isimlerini anlar
• Beden dili ve yüz ifadeleri ile söyleneni anladıklarını gösterir
• Birkaç kelime söyler
• Net bir şekilde söylenen "hayır" kelimesine yaptıkları şeyi durdurarak cevap verirler.
Yenidoğan bir bebekte vücudun tüm organları tamamlanmış, göreve hazır görünse de birçok
organ, görevlerini bebek büyüdükçe öğrenecek ve bebeklikten çocukluğa, çocukluktan
gençlik çağına kadar adım adım olgunluğa erişilecektir. Kendi kendine beslenmeyi, oturmayı,
yürümeyi konuşmayı, daha sonra okuma yazmayı öğrenme yolunda bu bebek; çocuk-
genç ve erişkin tanımlarını birer birer geçirecek ve toplumda "Adam" olarak yerini alacaktır.
Organların "görevlerini öğrenme" süreci, aslında beyin ve sinir sisteminin olgunlaşarak bu
organ veya organ sistemlerini kumanda altına alması ile bağlantılıdır.
Konumuz olan "Çocukların gece işemeleri" de Beyin-Sinir sistemi ile idrar torbası arasındaki
iletişim, yani beynin idrar torbasına kumanda etme yeteneği ile ilgilidir. İdrarı idrar torbasında
tutabilmenin birinci şartı, normal yapıda bir idrar torbası, normal bir Beyin-Sinir sistemine
sahip olmaktır. Doğumsal olarak bu yapıları bozuk olan insanların, bu yazı başlığı altında
incelenmesi kuşkusuz olanaksızdır. Bu kişilerin tanımlanması, tedavisi başka bir yazı
konusu olmalıdır. Yapısal (Anatomik) bozukluğu olmayan bir çocuk ortalama 2,5 yaşında
çişini tutmayı, haber vermeyi ve yardımlı ya da yardımsız tuvalete çiş yapmayı öğrenir. Bu
çocukların büyük bir kısmı gece de çişlerini tutmayı ve sabahleyin uykudan altları kuru olarak
uyanmayı becerirler. Çocuğun idrar kontrolünü öğrenmesi demek, böbreklerin sürekli olarak
ürettiği idrarın elastik bir yapısı olan idrar torbasında birikmesi ve mesanenin çıkış kapısını
büzerek kapalı tutan kas yapısı sayesinde altının kuru kalması demektir. Mesane dolup gerildiği zaman, sinir sistemi beyine idrar yapma gerektiğini haber verir ve mesanenin dışa
açılan kapı sistemi istemli olarak gevşetilerek idrarın dışarı atılmasına izin verilir.Yani idrar
kontrolünü kazanmış bir çocukta mesanenin büyüklüğü yaşa uygunsa, mesane duvar yapısı
elastikse çişini ancak idrar torbası dolup gerildiğinde, "Çiş yapma" işlemi, sinir sisteminin
bu çocuğun beynine "idrar torban doldu,çiş yapman lazım!" uyarısını vermesi ve beynin de
mesane çıkış kapısını kapayan kas yapısına gevşeme emri vermesi sonucunda oluşur.
Gündüz saatlerinde çişini kontrol etmeyi öğrenen ve alt bezinden kurtulan çocukların bir
kısmı gece uyku sırasında çiş yapmaya devam ederler. Bu alt ıslatma olayı çişini tutamayıp
küçük miktarda kaçırmanın ötesinde idrarın tümünü boşaltmak biçimindedir. Anneleri ertesi
sabah iç çamaşırı, pijama ve çarşaflarını hatta şiltelerini ıslak bulurlar. İlkokul çağına kadar
kısmen hoşgörülen bu durum, ailenin olduğu kadar çocuğun kendisi için de önemli bir sorun
halini alır.
Bilimsel açıdan bakıldığı zaman, 7 yaşına gelmiş çocukların % 5-10'unda görülen bu durum,
haftanın üç veya daha fazla gecesinde ortaya çıkar. Erkek çocuklarda daha sık görülür .Gece
işemelerinin bilinen sebepleri arasında şunlar sayılabilir:
- Aile fertlerinde daha önce benzer duruma rastlanmış olması,
İdrar torbasının yeterince büyümemiş olması, (Bu çocukların gündüz saatlerinde de sık idrara
çıktıkları dikkati çeker)
- İdrar torbasında normalde olmaması gereken, istemsiz gelişen kasılmalar,
- Uykunun derin olması ve çocuğun mesanesinin dolması nedeniyle beyne giden habere
rağmen uyanamaması,
- Gelişmiş insanda gece-gündüz farkının algılanmasıyla oluşan ve otomatik olarak gece
böbreklerin idrar oluşturmasını azaltan "Vazopressin" isimli hormonun bu çocuklarda
yeterince ve zamanında salgılanmaması.
Gece işeme sorunu olan bir çocuğun "tedavi" edilmesi 5 yaşından önce düşünülmemelidir.
Tedavi planlanan bir çocukta bu problemin gerçek sebebinin doğumsal bir yapı bozukluğu
olmadığından emin olmak gerekir. Genellikle bir idrar tahlili ve ultrasonografik inceleme ile
idrar iltihabı ve böbrek-idrar torbası yapılarında anatomik bozukluk olmadığı tespit edildikten
sonra "Gece işeme" sorunu tedavi edilmeye çalışılır.
Tedaviden söz ederken, altını ıslatan çocuğu, yaşı kaç olursa olsun cezalandırarak veya
korkutarak vazgeçirmek mümkün değildir. Gece alt ıslatmanın tek bir psikolojik sebebe bağlı
olduğunu düşünmek de yanlıştır. Kıskançlık (yeni bir kardeşin gelmesi), veya çocuğun iç
dünyasına etki eden ailesel nedenlerin gece işemelerine yol açtığı fikrinin ne kadar doğru
olduğu da belli değildir. Gece işemelerinin tüm sebeplerinin hala tam açıklığa kavuşmamış
olduğunu bilerek, günümüzde kullanılan tedavi yollarına bir göz atalım:
1.Çocuğun tedaviye hazırlanması: Genellikle ailenin bu konuda şikayete başladığı 5-6 yaş
döneminde, çocuk henüz durumunun bir sorun olduğunun farkında değildir. Doktorun bu
konuda hem çocuğu bilinçlendirmesi hem de ailenin konuya bakış açısını yönlendirmesi
gerekir. Tedavi hangi türde olursa olsun sonuca varmanın uzun sürebileceği, moral
bozukluğuna yer olmadığı vurgulanmalıdır.
2.Alışkanlıkların gözden geçirilmesi: Gece yatmadan önce sıvı alımının azaltılması ve
yatmadan önce idrara çıkılması hep ilk akla gelen tavsiyedir. Ancak bunun dışında, gündüz
saatlerinde okul tuvaletlerinin temiz olmaması ve benzer sebeplerle uzun süreler idrarını
tutan çocukların bu alışkanlıklarından vazgeçirilmesi de önemlidir.
3.Çiş yapma çizelgesi: Daha çok küçük çocukları motive etmek ve alt ıslatma istatistiği
elde etmek için kullanılır. Ailenin tutacağı bu çizelgede alt ıslatma olmadığı günler çizelge
üzerinde birer sembolle (yıldız veya çiçek resmi gibi) canlandırılarak çocuğun da bu
günlerde mükafatlandırılması fayda sağlayacaktır. Aynı çizelge gün içi işemelerde de
işlenirse hekimin de çocuğun işeme ritmi hakkında fikir sahibi olmasına yarar sağlar.
4.Alarm sistemleri: İç çamaşırına veya yatak çarşafı üzerine konan, ıslanmaya duyarlı bir
parçası olan ve idrar yapılmaya başladığı an ses uyarısıyla çocuğu uyandıran bu sistemler
gece işemelerinde başarıyla kullanılan tedavi yöntemlerinden biridir. İlk günlerde çok
yararlı gibi görünmese de 6-8 haftalık tedavi ile sonuç alınabilmektedir. Tesir mekanizması
muhtemelen, mesane tam boşaltılmadan çocuğun günler içinde mesanesinin dolması ile
uykunun bölünmesi arasında beyinsel bir ilişki kurmasına yaramakta, bir taraftan da günler
içinde mesane gece kapasitesinin artması mümkün olmaktadır.
5.İlaç tedavileri: Gece boyunca böbreklerin idrar oluşturma hızını azaltacak ilaçlar bu amaçla
kullanılmaktadır. Ana maddesi Desmopressin olan ve buruna sıkılarak veya ağızdan alınarak
kullanılan bu ilaç gece boyunca idrarın daha az salgılanarak mesanenin dolma zamanını
uzatır. Çocukların en az %70'inde iyi sonuç verir. İlaç kesildikten sonra gece işemelerinin
tekrarlama olasılığı da az değildir. Tekrar kullanılabilir, ancak doktor kontrol altında olmak
zorundadır.
Bir başka ilaç grubu da mesanenin gevşek kalmasını sağlayan Desmopressin maddesini
içeren ilaçlardır. Gündüz zamanı da sık idrara çıktığı belirlenen çocuklarda gece işemelerini
büyük oranda düzeltebilir. Bu ilaç da doktor kontrolü altında kullanılır, ilaca başlamak için
mesanenin çalışma özelliklerini saptayan araştırmalar gerekebilir.
Kullanılması özel durumlar dışında sakıncalı olabilecek, İmipramin içeren ilaçların da bu
tedavi için tavsiye edildiği bilinmektedir. Çocuk Psikiyatri uzmanları dışında kimsenin bu ilacı
yazmaması gerektiği unutulmamalıdır.
Tedavi yöntemlerinin tek tek uygulama dışında, zor cevap alınan çocuklarda kombine
edilerek kullanılması veya yöntem değiştirerek her aşamada bir tanesinin kullanılması gibi
yaklaşımlar bazen daha çabuk sonuç verir. Gece işemeleri tedaviye rağmen tekrarlayabilir,
sabırla yeniden ele alınır ve her çocuk sonunda sabah altı ıslak kalkma derdinden kurtulur.
Erişkin yaşta gece işemeleri devam eden insan yok denecek kadar azdır.
Bebekler gözlerini, ağızlarını ve bedenlerini kendilerini rahatlatan insanlara ve ilgi çekici
nesnelere doğru hareket ettirmeyi severler. Sadece kendilerini istedikleri nesneye doğru
yöneltmekle kalmaz aynı zamanda nesneleri de kendilerine doğru çekerler. İşte, bebeğinizin
6-9 Aylık Dönem:
Bebeğiniz hareketli hale geldikçe onu güvende tutmak önemli bir mesele haline gelmeye
başlar. Bu dönemde bebeklerin çoğu:
• Emekler
• Eşyaları tutar ve kendine doğru çeker
• Nesneleri bir elinden diğer eline geçirebilir
9-12 Aylık Dönem:
Bu dönemde bebeklerin çoğu:
• Destek almadan oturabilir
• Yardımsız ayakta durabilir
• Yardım alarak yürüyebilir
• Bir topu yuvarlayabilir
• Nesneleri atabilir
• Başparmağını ve işaretparmağını kullanarak nesneleri yakalayabilir
• Oyuncaklarını düşürüp alabilir
• İki kardeş arasında denge kurabilme işi anne babaları en çok zorlayan konulardan biridir.
İkinci bebeğini beklemeye başladığı andan itibaren çoğu anne baba, "acaba iki çocuğumu da
eşit derecede sevebilecek miyim?" endişesi duymaya başlar. Birinci çocukla kurulan sevgi
ilişkisine bir rakip getiriyor olma fikri çoğu anne babaya suçluluk hissi yaşatır. Ebeveynin
yaşadığı bu zorlu duygular kardeş rekabetini genelde iyice tetikler.
• Birinci çocuk, kardeşi olduğunda kızgınlık duygularını öncelikle ebeveyne yöneltir. Sonra
bebek büyüyüp kendi oyuncaklarına ortak oldukça kardeşini tartaklayarak ebeveyni kendi
tarafında çekme çabasına girebilir. Genelde küçük kardeşler başkalarının ilgisini çekmeyi
daha çabuk öğrenirler. Kardeşi başkalarının gözünde çekici hale gelirken büyük çocuğun
genelde suratının asıldığı ve geri çekildiği gözlemlenir. Büyük çocuğun annenin kucağına
oturması, parmağını emmesi ve kardeşiyle neşeli şekilde oynayan misafirleri uzakta durup
izlemesi sık rastlanan geri çekilme davranışlarıdır.
• Kardeş Kıskançlığıyla İlgili Ebeveynlere Tavsiyeler:
• Büyük Çocuğa Sorumluluk Verin: Genelde ebeveynler büyük çocuk kıskançlık ve rekabet
duygusu hissetmesin diye fazlasıyla çaba gösterme eğiliminde olurlar. Oysaki bir kardeşle
birlikte yaşamayı öğrenmek bir çocuğun sahip olabileceği en önemli deneyimlerden biridir.
Bu süreçte büyük çocuğa kabul ettiği oranda kardeşiyle ilgili sorumluluk alma ve ailenin
iyiliğini gözetme rolünü vermek daha doğrudur. Kendini sürece dahil edilmiş hissedebilmesi
için büyük çocuğa yaşına uygun olan bebek bakımı işleri verebilirsiniz: bebeği beslemek,
bezini getirmek, ağladığında sakinleşmesi için kucağına almak ya da bebeğin kıyafetlerini
seçmek gibi.
• Kıskançlık/Rekabet Duygusunu Kabul Edin ve Söze Dökün: Büyük çocuğunuzun kardeşiyle
ilgili sorumluluk almasını teşvik etmek, kıskançlık ve rekabet duygularını görmezden
gelmeniz anlamına gelmez. Örneğin; çocuklarınızla birlikte kalabalık bir ortama girmeden
önce büyük çocuğunuzu duruma hazırlayabilirsiniz. "Genelde herkes bebekleri sever. Ama
bu seni sevmedikleri anlamına gelmez. Kendini yalnız hissedersen, kardeşini kıskanırsan
yanıma gelip benimle oturabilirsin." diyebilirsiniz. Daha sonra, diğer kişiler bebekle
ilgilenmeye başladığında büyük çocuğunuzu yanınıza alın ve onunla oynayın.
• Çocuklarınızla Baş Başa Vakit Geçirin: Her bir çocuğunuzla diğeri olmadan baş başa vakit
geçirmeye özen göstermek önemlidir. Eğer çalışan bir anneyseniz bu baş başa vakitleri hafta
sonları için planlayabilirsiniz. Hafta boyunca hafta sonu gelince baş başa yapacaklarınızdan bahsedebilirsiniz. Ayrıca, baş başa vaktinizin bahsettiğiniz gibi özel olmasına ve keyifli
geçmesine dikkat etmeniz de faydalı olacaktır.
• Çocuklarınız Arasındaki Kavgaya Karışmayın: Çocuklarınız arasında ortaya çıkabilecek
anlaşmazlık ve kavgalardan uzak durmanız gerekir. Eğer iki kardeş arasındaki tartışmaya siz
de karışırsanız çocukların sizi manipüle etmesine neden olabilecek bir çözümsüzlük üçgeni
oluşur. Siz arada olduğunuz sürece, ikisi birlikte sorunlarını çözmeyi öğrenemezler. Sizi
tartışmaya dahil etmeye çalıştıklarında "Biliyorsunuz kim haklı kim haksız ben bilmiyorum.
Kendiniz çözmelisiniz." deyin ve odadan ayrılın. Sizin herhangi birinin tarafını tutma
ihtimaliniz ortadan kalktığında, çocuklarınızın çok daha az kavga ettiklerini göreceksiniz.
Ateşin ani olarak yükselmesi bazı çocuklarda ateşli havale denilen bilinç kaybı, katılaşma ve
istem dışı kasılmalara yol açabilir. 6 ay - 7 yaş arasındaki çocukların % 2 ile 4 'ünde görülür.
Olguların hemen hemen yarısı 1-2 yaşlarındadır. Ateşli havaleye ailevi yatkınlık söz konusu
olabilir.
Bir kez ateşli havale geçirmiş olan çocukta tekrar havale görülme olasılığı % 30 kadardır.
Üç yıl hiç havale geçirmezse bu sıklık % 10 'a iner. 15 dakikadan kısa süren, gün içinde
yinelemeyen havale için "basit ateşli havale" deyimi kullanılır. Çok sayıda ve uzun süren
havale nöbetleri "kompleks ateşli havale" olarak adlandırılır. Basit ateşli havale hiçbir araz
bırakmazken, kompleks olgularda ileride sara hastalığı görülme sıklığı artarak % 9 'u bulur.
Ateş çeşitli enfeksiyon hastalıkları ile ilişkili olarak meydana gelebilir. Ateşin yüksek ya da
hafif oluşu her zaman hastalığın ciddiyetiyle bağlantılı değildir. Basit bir viral enfeksiyonda
yüksek ateş, belirgin boğaz ya da idrar yolu iltihabında hafif ateş görülebilir. Başlatan faktör
her ne olursa olsun ateş, vücudun savunma araçlarından birisidir. Mikroplar en iyi doğal
vücut sıcaklığı olan 36.5 - 37.5 santigrat derecede ürerler. Bağışıklık sitemimiz bir enfeksiyon
söz konusu olduğunda beyindeki vücut sıcaklığını düzenleyen merkezin termostat ayarını
değiştirerek ısıyı yükseltir. Böylece ideal üreme ortam sıcaklığından yoksun kalan mikro
organizmalar istedikleri gibi çoğalamazlar. Görüldüğü gibi hafif ateş aslında enfeksiyonla
mücadelede başarıyı arttırmaktadır. Yüksek ateş ise istenmeyen bir durumdur. Vücut
sıcaklığı gerekli müdahalelerle 39.5 C derecenin altında tutulmalıdır.